I. Ortaklığın Giderilmesine İlişkin Uyuşmazlık Kavramı
Ortaklığın giderilmesi kavramı, en geniş anlamıyla, birlikte hak sahibi olan gerçek veya tüzel kişinin elbirliği veya paylı hak sahipliklerinin, bireysel hak sahipliğine dönüştürülmesini ifade eder. Bu şekilde geniş anlamda ortaklığın giderilmesine ilişkin uyuşmazlık da her tür ortaklık bakımından bu ortaklığın ortadan kaldırılmasına ilişkin tüm uyuşmazlıkları ifade eden bir çatı kavramdır.
Dar anlamda ortaklığın giderilmesi ise, paylı mülkiyeti tüm paydaşlar bakımından sona erdiren sebeplerden biri olup, paydaşların kendi aralarında yapacakları anlaşmayla, böyle bir anlaşmanın bulunmadığı hallerde istem üzerine dava yoluyla paylı mülkiyetin sona ermesine karşılık gelir. Önemle belirtilmelidir ki esas itibariyle mirasın paylaşılması, dar anlamda ortaklığın giderilmesiyle aynı husus değildir. Mirasın paylaşılması, tereke adı verilen özel malvarlığında elbirliği ile hak sahibi olan birden fazla mirası arasındaki miras ortaklığı ilişkisinin, istem üzerine bireysel hak sahipliği ve yine istem halinde ve koşulları mevcutsa paylı hak sahipliğine dönüştürülmesini ifade eder. Aşağıda bu konu tekraren ele alınacaktır. Bu şekilde dar anlamda ortaklığın giderilmesine ilişkin uyuşmazlık, paylı mülkiyete tâbi bir eşyadaki paylı mülkiyet ilişkisinin sona erdirilmesine ilişkin uyuşmazlığı ifade etmek üzere kullanılmaktadır.
II. Ortaklığın Giderilmesine İlişkin Uyuşmazlığın Ortaya Çıkabileceği Durumlar
A) Paylı Hak Sahipliğinin Bulunduğu Haller
Bir veya daha fazla sayıda paydaşın, paylı hak sahipliğine konu mal veya hak üzerinde paydaşlığın giderilmesini istemesi üzerine, kanun gereği diğer paydaşlar bakımından paylı mülkiyet ilişkisini paylaşma yoluyla sona erdirme borcu doğar. Konuya ilişkin olarak Türk Medeni Kanunu’nun[1] (TMK) 698’inci maddesinin birinci fıkrasında şu ifadeye yer verilmiştir: “Hukukî bir işlem gereğince veya paylı malın sürekli bir amaca özgülenmiş olması sebebiyle paylı mülkiyeti devam ettirme yükümlülüğü bulunmadıkça, paydaşlardan her biri malın paylaşılmasını isteyebilir.” Söz konusu hükmün ikinci fıkrasının ilk cümlesine göre, paylaşmayı isteme hakkı, hukukî bir işlemle en çok on yıllık süre için sınırlandırılabilir. Paydaşlar arasında yapılan bu sözleşme uygulamada “idame-i şüyû mukavelesi” olarak adlandırılmaktadır. TMK m. 698/II, c. 2 hükmünde ise taşınmazlarda paylı mülkiyetin devamına ilişkin sözleşmelerin resmî şekle tâbi olduğu ve tapu kütüğüne şerh verilebileceği düzenleme altına alınmıştır. Hükmün son fıkrası uyarınca paydaşlar uygun olmayan zamanda paylaşma isteminde bulunamazlar. Bu fıkra hükmünde geçen “uygun olmayan zaman” ile kastedilen, olağanüstü sebepler dolayısıyla paylaşmanın paydaşlar için zararlı olacağı zamandır. Zamanın, paylaşma için uygun olup olmadığının, dürüstlük kuralına göre belirlenmesi gerektiği kabul edilmektedir. Önemle belirtilmelidir ki, paylı hak sahipliğini sürdürme yükümlülüğü, TMK’nın yanı sıra başka bazı yasal düzenlemelerden de doğabilir[2].
Bu şekilde, özel düzenlemeler bir tarafa bırakılacak olursa TMK m. 698 hükmü gereği, paylı hak sahibi olan kişiler belli bir süre paylaşmanın istenemeyeceğine ilişkin geçerli bir anlaşma yapmışsa yahut paylı mülkiyetin konusu olan hususun sürekli bir amaca özgülenmesi nedeniyle paylı mülkiyet ilişkisinin sürdürülmesi gerekiyorsa veya içinde bulunulan an itibariyle paylaşmanın istenmesi uygun değilse, paylaşma istenemez. Bu durumlar dışında paylı mülkiyet ilişkisi içindeki her bir paydaş paylaşmayı isteme hakkına sahiptir ve paylaşmanın istenmesi üzerine tüm paydaşlar bakımından paylaşmayı gerçekleştirme borcu doğar.
Bir veya birkaç paydaşın geçerli şekilde paylaşma istemeleri üzerine paylaşma borcu doğunca, diğer paydaşlar borçlarını iradi olarak yerine getirilebilir. Bu durum rızaî paylaşma olarak adlandırılır. Paylı malikler bu halde paylaşmayı, paylaşmaya konu malı aynen bölümlere ayırarak (aynen paylaşma) veya paylaşma konusu hususun bir üçüncü kişi veya içlerinden birine pazarlık veya arttırma (isteğe bağlı özel arttırma) yoluyla satılmasında anlaşıp satış bedelini paylaşarak rızaen yerine getirebilirler. Rızaî paylaşmada bu şekilde paydaşlar arasında yapılan bir paylaşma sözleşmesi vardır ve bu sözleşme paylı mülkiyet konusu hususa ilişkin taahhüt işlemi bakımından geçerlilik şekli bulunup bulunmamasına göre şekle tâbi olabilir veya olmayabilir. Bu bağlamda eğer paylı mülkiyet konusu husus bir taşınmaz mal ise, paylaşma sözleşmesinin de resmî şekle uyularak yapılması gerekir (TMK m. 701).
Paylı mülkiyete tabi hususun paylaşılmasının paydaşlardan biri tarafından istenmesi üzerine diğer paydaşların tamamı bu istem üzerine ortaya çıkan borçlarını ifa etmez veya paydaşlar, paylaşmanın nasıl yapılacağı hususunda anlaşamazlarsa paylaşmanın mahkeme kanalıyla gerçekleştirilmesi için dava açılır. Önemle belirtilmelidir ki, paydaşın yargısal süreçlere başvurmadan önce diğer paydaşlara ulaşıp, paylı mülkiyetin bir paylaşma anlaşmasıyla sona erdirilmesini sağlamaya çalışmak gibi bir zorunluluğu yoktur. Paydaş doğrudan diğer hukuki süreçleri işletebilir. Bu halde artık yargısal paylaşma (kazaî taksim) söz konusudur.
B) Elbirliği Hak Sahipliğinde Ortaklığın Giderilmesi Uyuşmazlığı
1. Genel Olarak Elbirliği Hak Sahipliği
Birden fazla kişinin üzerinde hak sahipliğinin oluşması mümkün olan bir husus üzerinde elbirliğiyle hak sahibi oldukları hallerde de taraflar arasında bir elbirliği ortaklığı meydana gelir. Elbirliği ortaklığı, birlikte hak sahipliğinin istisnai bir türü olup sadece kanunda öngörülen durumun gerçekleşmesi veya kanunda belirtilen hukukî işlemin yapılmasıyla ortaya çıkar. Her bir elbirliği ortaklığı kaynağı olan hükme göre farklılık arz eder. Konuya ilişkin olarak genel hüküm niteliğinde olan TMK m. 703/II hükmü çerçevesinde elbirliği mülkiyetinde, mülkiyete konu hususun paylaştırılması, aksi yönde bir hüküm bulunmadıkça paylı mülkiyet hükümlerine göre yapılır.
2. Elbirliği Hak Sahipliğinin Türlerine Göre Ortaklığın Giderilmesi Uyuşmazlıkları
Elbirliği hak sahipliğinin en yaygın türünü, kişinin geride birden fazla yasal ve/veya atanmış mirasçı bırakarak öldüğü hallerde, ilgili mirasçılar arasında meydana gelen miras ortaklığında mirasçıların tereke değerleri üzerindeki hak sahiplikleridir. Keza eşler arasında mal rejimlerinden mal ortaklığı rejiminin seçilmiş olması halinde (TMK m. 256 vd.); aile malları ortaklığında (TMK m. 373); adî ortaklığa dahil ortaklar tarafından paylı hak sahipliği kararlaştırılmış olmadıkça adî ortaklıkta (TBK[3] m. 620) elbirliği hak sahipliği, başka bir ifadeyle elbirliği ortaklığı söz konusu olur.
Elbirliği ortaklığında ortakların ilgili husus veya hususlar üzerindeki elbirliği hak sahipliği, miras ortaklığındaki özel durum dışında, ancak ve ancak tarafların oybirliğiyle paylı hak sahipliğine çevrilebilir. Miras ortaklığında ise, mirasçılardan en az birinin istemi üzerine hâkim, TMK m. 644 hükmünde yer alan düzenleme çerçevesinde ve ilgili hükümde belirtilen süreçleri takip ederek elbirliği hak sahipliğinin paylı hak sahipliğine dönüştürülmesine karar verebilir.
Paylı mülkiyete geçiş dışında elbirliği hak sahipliğinin, ortakların bireysel hak sahipliğinin tesisiyle sona ermesi de mümkündür. Bu, her bir elbirliği ortaklığı türü bakımından kanunda belirtilen şekilde olur. Bunlardan eşler arasında kurulan mal ortaklığı rejimi, bu mal rejiminin tasfiyesi sebeplerinden birinin gerçekleşmesiyle sona erer. Bu halde ayrı bir ortaklığın giderilmesi davası açılması gerekmez. Buna karşılık, aile malları ortaklığında TMK m. 380/b. 5 hükmü çerçevesinde ortaklardan birinin haklı sebebe dayanan istemi üzerine diğer ortaklar arasında anlaşma sağlanamazsa istemde bulunan ortak, ortaklığın sona erdirilmesi için mahkemeye başvurabilir. Adî ortaklıkta da ortaklardan her biri haklı bir sebebin bulunmasına istinaden, ortaklardan her biri, mahkemeden adî ortaklığın sona erdirilmesine karar verilmesini talep edebilir. Bu husus TBK m. 639/b. 7 hükmüne dayanır.
Miras ortaklığında mirasçılar, taşınmazlar dışında kalan hususlar bakımından elden paylaşma yoluyla; taşınır veya taşınmaz veya başka bir husus olsun her tür tereke değeri bakımından yazılı paylaşma sözleşmesi yaparak miras ortaklığının bir mirasçı için, bazı mirasçılar için yahut tüm mirasçılar için; keza tüm tereke değerleri veya bazı tereke değerleri bakımından sona ermesini sağlayabilirler. Bu şekilde, mirasçılar arasındaki paylaşma subjektif veya objektif açıdan kısmi veya tam paylaşma şeklinde yapılabilir. Kısmi paylaşma subjektif nitelikte olursa (miras ortaklığının belli bir mirasçı veya bazı mirasçılar bakımından sona erdirilmesi), diğer mirasçılar kalan tereke değerleri üzerinde elbirliğiyle hak sahibi olmaya devam eder ve bu şekilde miras ortaklığı ilgili mirasçılar bakımından devam eder. Aynı şekilde objektif kısmi paylaşmada, belli tereke değerleri bakımından elbirliği hak sahipliği sona erer ve bunlar tereke malı olmaktan çıkar; kalan tereke değerleri üzerinde mirasçıların elbirliğiyle hak sahipliği ve miras ortaklığı devam eder. Kısmi paylaşma karma kısmi paylaşma olarak hem subjektif hem objektif kısmi paylaşma olarak gerçekleştirilebilir.
TMK m. 642/I uyarınca, mirasçılardan her biri, sözleşme veya kanun gereğince ortaklığı sürdürmekle yükümlü olmadıkça, mirasın paylaşılmasını isteyebilir. TMK m. 642/II, c. 1 hükmü gereği, her mirasçı, terekedeki belirli malların aynen, olanak yoksa satış yoluyla paylaştırılmasına karar verilmesini sulh mahkemesinden isteyebilir. Mirasçılardan birinin istemi üzerine hâkim, terekenin tamamını ve terekedeki malların her birini göz önünde tutarak, olanak varsa taşınmazlardan her birinin tamamının bir mirasçıya verilmesi suretiyle paylaştırmayı yapar (TMK m. 642/II, c. 2). Mirasçılara verilen taşınmazların değerleri arasındaki fark para ödenmesi yoluyla giderilerek miras payları arasında denkleştirme sağlanır (TMK m. 642/II, c. 3). TMK m. 642/III gereği, paylaşmanın derhâl yapılması, paylaşım konusu malın veya terekenin değerini önemli ölçüde azaltacaksa; sulh hâkimi, mirasçılardan birinin istemi üzerine bu malın veya terekenin paylaşılmasının ertelenmesine karar verebilir.
Önemle belirtilmelidir ki uygulamada miras ortaklığının bireysel hak sahipliği kurulması suretiyle sona erdirilmesi için TMK m. 642 hükmüne göre açılan paylaşma davası, TMK m. 698 hükmünde düzenlenmiş olan ortaklığın giderilmesi davasıymış gibi ele alınmaktadır. Bu şekilde örneğin miras ortaklığındaki mirasçılar 50 ortaklı bir arazide örneğin 1/25 pay sahibi iseler, paylaşma istendiğinde, arazinin tüm ortakları bakımından da paylı mülkiyet ilişkisi sona erecek şekilde karar verilemez. Zira mirasçılar, arazideki paylı ortaklığın giderilmesini değil, miras ortaklığının tasfiyesini talep etmişlerdir. Bu bağlamda, miras ortaklığının giderilmesi için açılan davada, miras ortaklığındaki mirasçıların elbirliğiyle hak sahibi oldukları pay, diğer tereke mallarıyla birlikte dikkate alınarak paylaşma gerçekleştirilmelidir.
III. Dava Şartı Olarak Arabuluculuk
6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’na[4] (HUAK), 7445 sayılı Kanun’un[5] 37’nci maddesiyle eklenen 18/B maddesinin b bendi uyarınca taşınır ve taşınmazların paylaştırılmasına ve ortaklığın giderilmesine ilişkin uyuşmazlıklarda dava şartı arabuluculuk söz konusudur.
Bu çerçevede, TMK m. 698 hükmü çerçevesinde açılan paylı hak sahipliğinde (paylı mülkiyette) ortaklığın giderilmesi davası, gerek elbirliği ortaklıklarından aile malları ortaklığı ve Borçlar Kanunu’nda düzenlenmiş adî ortaklıkta, ortaklığın sona erdirilmesi için açılan davalar (TMK m. 380/b. 5; TBK m. 639/b. 7) ortaklığın sona ermesine ilişkin davalardır. Aynı şekilde miras ortaklığının, mirasçıların tereke değerleri üzerinde bireysel hak sahipliğinin kurulması için TMK m. 642 çerçevesinde açılan paylaşma davası da özel bir elbirliği ortaklığının sona erdirilmesine ilişkin dava teşkil eder.
Bütün bu sayılan farklı ortaklığın giderilmesi davaları bakımından 6325 sayılı HUAK’a 7445 sayılı Kanun m. 37 ile eklenen 18/B maddesi b bendi çerçevesinde, 7445 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği 01.09.2023 tarihinden itibaren (7445 sayılı Kanun m. 43) dava şartı olarak arabuluculuğa başvurulması zorunludur. Bu başvurunun ve ardından arabuluculuk sürecinin gerekli şekilde tamamlanmamış olduğu hallerde mahkeme davayı, dava şartı yokluğuna dayanarak reddedecektir. Bundan sonra taraflar zorunlu dava şartı arabuluculuğu sağladıkları takdirde mahkemede dava açabilirler.
Önemle belirtilmelidir ki, miras ortaklığında mirasçının, TMK m. 644 çerçevesinde elbirliği hak sahipliğinin paylı hak sahipliğine dönüştürülmesi için açtığı dava miras ortaklığına dahil mirasçıların bireysel hak sahipliğini sağlamayıp, terekeye dahil hususlar üzerinde paylı olarak hak sahibi olmaları sonucunu doğurduğundan ortaklığın giderilmesi davası olarak nitelendirilemez ve bu şekilde zorunlu dava şartı arabuluculuğa tabi olmaz.
Bu başvurunun ve ardından arabuluculuk sürecinin gerekli şekilde tamamlanmamış olduğu hallerde mahkeme davayı, dava şartı yokluğuna dayanarak reddedecektir. Bundan sonra taraflar zorunlu dava şartı arabuluculuğu sağladıkları takdirde mahkemede dava açabilirler. Ancak bu süreçte zamanaşımı süresi dolmuş olursa, davalı taraf zamanaşımı def’ini ileri sürerek davanın reddini sağlayabilir. Bu ihtimalden kaçınılması için zamanında arabuluculuğa başvurulup sürecin tamamlanması şarttır.
[1] 22.11.2001 tarihinde kabul edilen 01.01.2002 tarihinde yürürlüğe giren (m. 1029) 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (RG: 08.12.2001 t., S.: 24607).
[2] Bu yasal düzenlemelerin en önemlilerinden biri 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu’nda yer almaktadır. Kanun’un 7’nci maddesinin ilk fıkrası uyarınca kat mülkiyetine veya kat irtifakına tabi olan taşınmazlarda paylaşma isteminde bulunulamaz. (Önemle belirtilmelidir ki, ilgili hükmün ikinci fıkrası uyarınca bağımsız bölümler ilk fıkra hükmüne tâbi olmayıp, bunlardan her biri ayrı bir taşınmaz olarak ortaklığın giderilmesi istemine konu teşkil edebilir.) Konuya ilişkin bir diğer hüküm 775 sayılı Gecekondu Kanunu’nun 2.3.1988 tarih ve 3414 sayılı Kanun’la değişik 34’üncü maddesinin ilk fıkrasında bu Kanun gereği özgülenen taşınmazlarda tahsis tarihinden itibaren 10 yıllık süre için paylaşma hakkı kaldırılmıştır. Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen 1757 sayılı Toprak ve Tarım Reformu Kanunu’nun 63’üncü maddesi de uygulama alanlarına giren taşınmazlar açısından bazı sınırlar koymuştu. İmar Kanunu’nun 15’inci maddesin de imar planı olmayan yerlerde özel parselasyon planı yapılmasına engel olunmuştur.
[3] 11.01.2011 tarihinde kabul edilen 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren (m. 648) 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (RG: 04.02.2011, S.: 27836).
[4] 07.06.2012 tarih ve 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu (RG: 22.06.2012 t., S.: 28331).
[5] 28.03.2023 tarih ve 7445 sayılı İcra ve İflas Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun (RG: 05.04.2023 t., S.: 32154).